Üniversitelerimizin En Acil Problemi Nedir?

Üniversitelerimizin En Acil Problemi Nedir?



Beş yıl uğraşıp üniversitelerin röntgenini çeken Osmangazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Tosun önemli açıklamalarda bulundu.

Prof. Dr. Hasan Tosun, ülkemizin yetiştirdiği sayılı baraj uzmanlarından biri. Hem uzun yıllar Devlet Su İşleri'nin değişik kademelerde çalışması sebebiyle işin pratiğini hem de akademik yanını iyi bilen birisi. Onu bunların dışında farklı kılan bir özelliği daha var. Yüksek öğretim sistemi üzerine kafa yoran Prof. Dr. Tosun, 5 yıllık bir çalışmayla devlet üniversitelerinin adeta röntgenini çekti. İğneyle kuyu kazarak topladığı 18 bin 500 ham veriyi analiz eden Tosun, üniversitelere bütçelerin performansa göre dağıtılması gerektiğini savunuyor. Mevcut yapıda her rektörlüğün bir krallık olduğunu ifade eden Tosun, bu yüzden devlet üniversitelerine de vakıflarda olduğu gibi mütevelli heyet sistemini öneriyor.

Prof. Dr. Hasan Tosun ile rektör adayı olduğu Osmangazi Üniversitesi'nde yüksek öğretim sistemini konuştuk:

Üniversitelerimizin en acil problemi ne?

2023 hedeflerimiz var. Bunlara ulaşabilmek için olması gereken temel şartlardan biri şu: Gelişmiş ülkelerdeki üniversite sisteminin mutlak suretle ülkemize de kazandırılması. Öncelikle üniversitelerimizin yönetim biçiminin doğru olması gerekiyor. Bu nedir? Bizim üniversite sistemimizi bağlayan bir kanunumuz var: Yüksek Öğrenim Kurulu. Altını çizmek istiyorum, 'kurumu' değil. Bu 80 darbesinden sonra, askeri hükümet döneminde kurulmuş. Burada üniversite yönetimlerinin üstünde de bir mütevelli heyeti sistemi oluşturulmuş. Nedense bu sistem sonradan devre dışı bırakılmış. Devlet üniversitelerinde seçilen rektörlerin malesef sorumlu oldukları makam yok. Eğer insanlığa hizmet etme gibi temiz duyguları taşımıyorsanız burasını bir krallık gibi kullanabilirsiniz.

Peki YÖK'ün denetim mekanizması yok mu?

YÖK sorun çıkarsa müdahale ediyor. Kurul, sizden başarı performansınızla ilgili rapor istemiyor. Mesela, Yüksek Planlama Kurulu 6 ayda bir ülkenin yatırım planlarıyla ilgili toplantı yapar. Bunlar karar mercidir. YÖK de böyle tasarlanmışken zamanla kurum haline gelmiş. Devlet üniversitelerine de mütevelli heyet sistemi getirmeli. Rektörleri sorumlu kılacak bir mekanizma olmalı. Bunun ne avantajı var? Birincisi hesap verilebilirlik hayata geçecek. Siz çok yayın yapmışsınız, proje üretmişsiniz bunların değer bulduğu bir sistem yok ülkemizde. Temel sorun bu.

Bu işler yurt dışında nasıl yapılıyor?

ABD ve Kanada gibi ülkelerde üniversite, rektörün görev süresi bitmeden 6 ay önce ilana çıkar. Aday hocalar müracaat eder. Mütevelli heyet bunlarla konuşur ve projelerine göre birisini seçer. Biz de geçmişten bu yana seçim var. Evet seçim sistemi demokratik, hatta hocalar değil öğrenci temsilcileri de oy kullanabilmeli, ama bunun bir ölçüsü olmalı. Çünkü bizde üniversite seçimleri mahalle arasında yapılan seçimler gibi. Üzüntü verici bir durum bu. Daha seviyeli olmalı. Projeler yarışmalı.

Peki mütevelli heyette kimler yer almalı?

Şehrin Sanayi Odası Başkanı, Ticaret Odası Başkanı, varsa çok güçlü bir esnaf kuruluşu, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, o bölgeden en zenginlerinden biri, hayır sahipleri, bölgenin en iyi şairlerinden yazarlarından biri... Üniversiteye yapılacak hizmetlerinde birbirlerini ikna edebilecek birileri olmalı. En büyük eksiklerimizden biri üniversite-sanayi işbirliğinin sağlanamaması. Bu sayede bu problem de ortadan kalkacaktır.

Geçen yıl üniversitelerimize ayrılan bütçe 15 milyar lira olmuş. Ama sadece Harvard'ın 32 milyar dolar. Yani bizim 100 üniversitemizin toplam bütçesinin altı katı.

Katılıyorum. Üniversiteler klasik bir kamu kurumu olmaktan çıkarılmalı. Bütçe de performansa göre verilmeli. Performans değerlendirme modeli öneriyorum. Yarış ortamını sağlamak, çalışana kıymet vermek, onun önünü açmak lazım. 15 milyar lira az bir rakam değil. Yeter ki performansa göre dağıtılsın.

Peki ODTÜ ile Hakkari Üniversitesi'nden aynı performansı nasıl bekleriz. Bu adil olur mu?

Bunlardan aynı performansı bekleyemezsiniz zaten. ODTÜ'nün 2 bin öğretim üyesi varsa, Hakkari'nin 50 vardır. Bu 50 kişiyi doğru çalıştırırsanız sizin performansınız yine yüksek olacaktır. Bunların 50 yayın çıkarırsa, kişi başı bir yayın eder. Bu da ODTÜ'ye eşit olur. Yani, küçük de olsanız iyi bir sistem ortaya koyarsanız kaynağı alırsınız.

Kampüsün ortasına "dert kürsüsü" kuracak

Prof. Dr. Hasan Tosun, Osmangazi Üniversitesi rektör adayı. Seçilirse şunları yapacak: Yönetim öğrenci odaklı olacak. Röktörlük odasının karşısına serbest kürsü kuracağım. Hyde Park'taki gibi isteyen istediğini söyleyecek, herkesi oradan dinleyeceğim. Meclisteki gibi online referandum sistemini kurmak istiyorum. Üniversiteyle ilgili bir proje yapılacaksa oylamaya sunacağım. Fahri mütevelli heyeti sistemini hayata geçireceğim. Eskişehirliler bu toprağın sahibi. Onlar da söz söyleyecek.

Her üniversitede hoca yetişmemeli

Kitabınızdan gördüğümüz kadarıyla 2013 yılında 65 devlet üniversitesi tek bir patent başvurusunda bulunmamış, 86'sı da iyi faydalı bir model ortaya koyamamış. Bunun sebebi yönetimle ilgili şeyler mi? İş hocalarımız da bitmiyor mu?

Eğer üniversitede bu işlere önem verilmemişse veya iş yapanlar köşeye itilmişse üretim olmaz. Birçok üniversiteye gidiyorum. Malesef, inanılmaz bir rahatlık içindeyiz. Rektörler bunu çok önemsemeli. Patente ve faydalı modele yönelik bir anlayış yok. Öğretim üyelerinin bir suskunluğu, kırgınlığı var. Öncelikle kucaklaşmamız lazım. Bu da yönetimi doğru koymakla olur. Çalışan, fedakarlık yapan kucaklanmalı, maddi olarak teşvik edilmeli. Ne ödül var ne de ceza. Hatta çok çalışanın cezalandırıldığını görüyoruz.

Her ile bir üniversite kuruldu. Bu doğru bir yaklaşım mı?

Üniversiteler kurulduğu şehrin de gelişmesini sağlıyor, kisveyi değiştiriyor. Öğretim kalitesini iyi koymamız lazım. Doğuda bir üniversitemizde öğrenci başına düşen öğretim üyesi sayısı 200'den fazlaydı üç yıl önce. Dünya standardı 20-25. Ülkemizdeki gelişmiş ülkelerin standardı 30. Ülkenin genel standardı ise 50. Buradan ne kadar yetişmiş eleman çıkar? Ama her üniversitenin kuruluşunda bunu yaşadık. Mesela 90'ların başında birçok üniversite kuruldu. Osmangazi, Pamukkale, Süleyman Demirel gibi üniversiteler kurulurken de bu konular gündeme geldi. Ama onlar büyüdü, iyi üniversiteler oldu ve şehirleri bambaşka hale getirdi.

Yani zamana ihtiyaç var.

Zaman için beklenmemeli. Her üniversitenin uzman olduğu bir alan olmalı. New York'ta bir üniversite gördüm, 3-5 dönüm alana kurulmuş, küçücük. Ama dünyanın en iyisi. Yeni kurulan üniversitelerimiz de böyle olabilir. Her üniversite her alanda gelişmek yerine bir ya da birkaç alanda gelişmeli. Mesela, neden seramik deyince Bilecik, mermer deyince Afyon Kocatepe üniversiteleri akla gelmesin.

Öğretim üyelerinin her üniversitede yetişmemesi gerektiğini savunuyorsunuz.

Bir üniversite öğretim üyesininin yetişebilmesi için mutlak surette entelektüel kültür iklimini yaşaması gerekir. Bunun oluşmadığı üniversitede siz bilim insanı yetiştiremezsiniz. Onun için diyoruz ki ülkemizde gelişmiş üniversiteler var. Darülfünun'dan günümüze gelen İstanbul, Ankara, Karadeniz Teknik, Ege, Dokuz Eylül, Atatürk, ODTÜ, Boğaziçi gibi. Türkiye'de araştırma üniversite olabilecek 12 devlet üniversitesi var. Bunlar küçük kanuni düzenlemelerle doktoralı öğrenci sayısını artırmalı. Buradan yetişenler öğretim üyesi olmalı. Yeni açılan üniversitelerimizin öğretim üyesi kalite problemi böyle aşılabilir. Her sene sisteme aşağı yukarı 7 bin öğretim üyesi dahil etmemiz lazım.

Üniversite sayısı 200'ü buldu. Binayı diken üniversiteyi kuruyor. Bu hormonlu bir büyüme mi?

Buna biz kitleselleşme hareketi diyoruz. Benzer süreci gelişmiş ülkeler de yaşadı. Batıda İkinci Dünya Savaşından sonra üniversitelerin kapısı herkese açıldı. Biz ABD'nin 1940'larda yaptığı kitleselleşme hareketini 2000'li yıllarda gerçekleştiriyoruz. Şimdi uluslararasılaşma devam ediyor. Yurt dışından çok sayıda öğrenciyi ülkemize çekmeye çalışıyoruz. Bu rast gele olan bir şey değil. Ancak burada vakıf üniversiteleri ticarethaneleşiyor. Bunları düzenleyecek bir şey lazım. Özel üniversiteyle özeli kurulmalı. Üniversiteler bir kişisel bir de toplumsal fayda sağlıyor. ABD ve Japonya gibi ülkelerde gelişmişlik seviyesine ulaştığı için toplumsal fayda yok. Gelişme aşamasındaki bir ülke olarak bizde ise toplumsal fayda beklentisi var.

PROF. TOSUN TAVSİYELERİ

Üniversitelerin kalite ve bilimsel yeterliliğini denetleyecek bir sistem kurulmalı.

Hocalar sadece araştırma üniversitelerinde yetişmeli.

Sanayi-üniversite işbirliğini sağlayacak projeler geliştirilmeli.

Öğretim alanları yeniden düzenlenmeli ve güncellenmeli.

Liseden sonra, iki yıllık meslek yüksekokullarını da içine alan uygulamaya yönelik ileri eğitim kurumları olmalı. Buradan yetişenler üniversiteye geçmeli.

Üniversitelere mali ve idari özerklik verilmeli.

YGS-LYS Net Sihirbazı Tıkla İndir

Yükseköğretim (Lisans-Önlisans) Program Atlası Tıkla İndir

YGS LYS Başarı Sırası Sihirbazı Tıkla İndir

ÖSYM Tercih Kılavuzu